5 Eylül 2013 Perşembe

Lili Marlen



Engin ERKİNER

Almanların büyük şarkısı ve her büyük şarkı gibi bunun da arkasında bir öykü yatar…


Bu şarkı sadece noelde değil, yaşı 80’in üzerinde insanların oturduğu, toplandığı hemen her yerde çalınır.


Şarkının geçtiği dönemde yaşamış olanlar artık hayatta değiller, ama kuşaktan kuşağa aktarılmış bir şarkıdır.


Avrupa’nın en büyük savaşı, sanıldığı gibi İkinci Dünya Savaşı değildir, birincisidir.


İkinci Dünya Savaşı’nda savaşın alanı daha geniş, ölü sayısı daha fazladır ama, varolan bir dünyanın yıkılması anlamında ikincisi, birincisinin boyutuna erişemez.


Birinci Dünya Savaşı başladığında, Avrupa yıllardan beri önemli bir savaş görmemişti. 20. yüzyılın “barış yüzyılı” olacağı sanılıyordu.


Birinci Dünya Savaşı, sanayiye dayanan savaş makinesiyle bu düşünceyi yıktı.


Tarihte eşi görülmemiş bir kırım yaşandı.


Çok sayıda insan moral olarak çöktü.


Bizdeki propaganda makinesi malum…


Çanakkale Savaşı’nı Birinci Dünya Savaşı’nın en fazla kayıp verilen savaşı olarak sunar.


Gerçekte ise, iki tarafın da en fazla kayıp verdiği savaş, Fransa ile Almanya arasında Verdün’de olmuştur.


İki tarafın toplam kaybı yaklaşık 700 bin kişidir.


Sonuçta ise iki ordu da olduğu yerde çakılıp kalmış, biraz ileri biraz geri derken bu kadar insan ölmüştür.


Remarque’nin “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” da anlattığı Verdün’dür.


Romanda genç bir askerin savaştan önce şekillenmiş dünyasının nasıl çöktüğü anlatılır.


Stefan Zweig’ın yapıtlarında da bir dünyanın, bir moralin çöküşünü görebilirsiniz.


Birinci savaş sırasında bir Alman askeri izinli olarak cephe gerisine gelir. Bir kadınla karşılaşır. Birbirlerini severler. Adam cepheye dönmeden gelecek için konuşurlar:


“Savaş bitince, eğer sağ kalırsam geleceğim. Akşam altıda beni şu sokak fenerinin altında bekle…”


Savaş biter. Sokak feneri yıkılmadan kalmıştır. Kadın altı ay boyunca her akşam bekler, ama adam gelmez.


Lili Marlen bu öyküyü anlatır.


Bu şarkı, İkinci Dünya Savaşı sırasında cephede bulunan askerlerin şarkısı olur.


İlginç olan, şarkının Alman askerlerine özgü olmamasıdır.


Almanya ile savaşan ülkelerin askerleri de kendileri için yayın yapan radyolardan özellikle bu şarkıyı isterler.


1940 yılında Kuzey Afrika’da İngiliz ordusu Alman ordusuna karşı savaşırken, İngiliz askerlerin ıslıkla bu şarkıyı çaldığını duyan generaller şoke olurlar.


Şarkı, kısa sürede savaşın asker şarkısı olur.


Amerikalı askerler de söyler, Almanlar da, ötekiler de…


Şarkı, Marlene Dietrich’in sesinden daha da tanınır.


Dietrich, Nazilerle işbirliği yapmayı reddetmiş ve ABD’ye iltica etmiştir.


Tanınmış bir film yıldızı olarak kendisine Propaganda Bakanı Göbbels tarafından sunulan büyük olanakları reddetmiştir.


Nazilerden öylesine nefret etmektedir ki, savaş bittikten sonra Almanya’ya ABD ordusunun teğmen üniformasıyla gelir.


Bu nedenle savaşa katılmış kuşak tarafından “hain” olarak görülür.


Durumu idare etmek yerine açık bir tutum alıyorsanız, bir taraf tarafından “hain” olarak görülmek kaçınılmazdır.


Dietrich’in sol ile ilgisi yoktur, ama Nazilere açık tavır almak için solcu olmak da gerekmemektedir…

Hiç yorum yok: