5 Eylül 2013 Perşembe

KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE BEDELİ




Engin Erkiner


Türkiye orta derecede gelişmiş kapitalist ülkeler arasında bulunuyor. Rakamlara göre dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip. Buna karşın sosyal ve kültürel gelişmede dünya ülkeleri arasında geri sıralarda yer alıyor. Kadınların durumu ise, ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyine göre tam bir felaket…


Ülkede taşlayarak öldürme (recm) ve kadın sünneti yok veya son derece az, bunların dışında ise ne ararsanız var: aile içi şiddet, tecavüz, aşağılama, namus cinayeti ve diğerleri… O kadar ki, gelişmiş kapitalist ülkelerde sık sık gündeme gelen “eşit işe eşit ücret” talebi, Türkiye için biraz lüks bile kalıyor.


Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü’nde kadınlar çeşitli ülkelerde gösteri ve toplantılarla isteklerini belirttiler. Türkiye ve Kürdistan’daki kadınlar seslerini –önceki yıllara oranla- daha fazla duyurdular. Katılımın önümüzdeki yıl daha fazla olacağı şimdiden görülebiliyor.


Özellikle Avrupa ülkelerindeki toplantı ve yürüyüşlere kadınların katılımının az olması, şiddet konusundaki sorunlarının oldukça azalmış olmasıyla bağlantılı… Şiddet hiç yok değil, var, ama Türkiye ve Kürdistan’daki gibi keskin bir sorun durumunda değil.


Kadınların şiddete karşı seslerini yükseltmelerinin ilk sonucu, şiddetin artık gizli kalmamasıdır. Özellikle aile içindeki şiddet bugüne kadar büyük oranda gizli kalıyordu.


Şiddete karşı mücadelenin ilk önemli adımı, onun açığa çıkarılması, teşhiridir.


Burada ard arda gelen iki soru var:


Ne istenmediği biliniyor: kadına karşı şiddet istenmiyor.


Ne istendiği biliniyor mu?


Aile içi şiddete son, kadına karşı şiddete son…


Bu istenilene nasıl ulaşılabileceği biliniyor mu?


Biraz!


Burasını biraz açalım:


Birincisi: Aile içi şiddete son verilmesi ancak çocuğa karşı uygulanan şiddete de son verilmesiyle mümkündür. Türkiye’de ve Kürdistan’da aile içinde çocuklara uygulanan şiddet ve çocuk istismarı korkunç derecededir. Bu şiddette kadının da açık rolü vardır.


Aile içi şiddetin kalkması, çocuğa karşı uygulanan şiddetin de kalkmasını gerektirir. Ve bu konuda kadınlara da önemli iş düşmektedir.


Türk ve Kürt yetişkin insanlarında ileri yaşlarda görülen travmaların önemli bir bölümünün kökeni çocuklukta yaşanılanlara uzanır.


Çocuklukta yaşanılan şiddetin ileri yaşlardaki psikolojik bozukluklarda önemli payı vardır.


Ruh sağlığı bozuk insanları sürekli engelleyerek şiddeti ancak bir dereceye kadar durdurabilirsiniz.


Asıl çözüm, böyle insanların olabildiğince az yetişmesinde yatıyor.


Psikolojik olarak iyi bir çocukluk, bu nedenle, özellikle önemlidir.


İkincisi: Şiddetle karşılaşan kadına çıkış yollarının gösterilmesi gerekir.


Bu insan evin kızı da olabilir, evli bir kadın da olabilir.


Kadın sığınma evleri bu nedenle son derece önemlidir.


Bu evler, kadına, ilk çıkış yolunu gösterir.


Şiddetten kaçacaksınız, o ortamı terk edeceksiniz, ama nereye gideceksiniz?


Akrabalarınıza gitseniz, genellikle geri getirilirsiniz.


Kadın sığınma evleri bu ilk çıkış noktasını oluşturur.


Ne ki, bu evler, kalınacak ev olarak fazla anlam taşımazlar.


Sığınan kadın için orası ilk duraktır, ama ya sonra?


Bu kadının hayatını kazanabilmesi, ayaklarının üzerinde durabilmesi için destek görmesi gerekir.


Kadın sığınma evleri geniş bir sosyal ilişki ağıyla çevrili iseler işlevli olurlar.


Aksi durumda kadın, burada birkaç ay kalıp, ardından çaresizlik sonucu şiddet gördüğü eve geri dönmek zorunda kalır.


Avrupa ülkelerinden örnek vermek gerekirse…


Kadın sığınma evleri tam da bu fonksiyona sahiptir. Kadın sadece orada kalmaz, yeni bir hayata başlaması için gerekli desteği de görür. Ek olarak, kendisinin de önemli çaba harcaması gerekmektedir.


Avrupa ülkelerinde şiddet gören Türk ve Kürt kadınlarının bu tür evleri bildikleri halde oldukça az gitmelerinin nedeni ne olabilir?


Özgürlüğün bedeli vardır: çevrenizden ayrılacaksınız, belki o kentten de taşınmak zorunda kalacaksınız, akrabalarınızla görüşmeyeceksiniz, kısacası yeni bir hayata başlayacaksınız…


Bunları yapmak kolay değildir. Hele de bu süreç içinde meslek öğrenmek, hayatını kazanmak hiç kolay değildir.


Sığınma evi orada, bazı imkanlar da orada, ama özgürlüğün de zorlukları var, bedeli var…


Bunları göze alamazsanız, sadece şikayet etmekle yetinirsiniz.


Yıllarca “dağa gitmek”, Kürt kadını için şiddetten, zorla evlendirilmekten, küçük bir alana hapsedilmekten uzaklaşabilmenin önemli bir yolu olarak işlev gördü.


Kadın kendisini dağda yeniden üretebildi.


Dağ, bir çeşit, gelişmiş bir kadın sığınma evi, işlevini gördü.


Eski ortamlarından çıkan kadınlar –sadece kadınlar değil tabii- yeni bir kimlik ve kişilik kazandılar.


Zorluklar büyüktü, ödenilen bedel de büyüktü, ama kazanılan da büyüktü.


Aynı büyüklüğün daha geniş bir alanda, sivilde örgütlenmesi, daha uzun zaman alacaktır.


Bu sürecin ileriyle gidebilmesinin en büyük güvencesi de, bedelini ödeyerek kimliğini bulmuş, özgürlüğünü kazanmış kadınların iradesidir.

Hiç yorum yok: