Engin
Erkiner
Fransa, işgal altındaki özgür insanların
ülkesidir.
Bir ülke işgal edildiğinde amaç ekonomik, politik ve askeri çıkar sağlamaktır.
Ülkenin ekonomik kaynakları talan edilir, stratejik konumu yeni saldırılar için
kullanılır ve bu işgal ek işgaller için zemin hazırlar.
İkinci Dünya Savaşı başlarında Fransa Naziler tarafından işgal edilir. Birkaç
yüzyıldır uzak ülkelerde görülen Avrupa sömürgeciliği, Nazilerle Avrupa’ya
taşınır. Sömürgecilik artık Afrika, Uzak ve Ortadoğu ülkelerine değil,
Avrupa’ya yöneliktir.
Fransa işgal edilmeden İngiltere’nin işgaline teşebbüs edilemezdi. Naziler,
Fransız toplumunu ayrıştırıp bir bölümünü yanlarına çekerler. Kıtasal özellik
taşıyan Yahudi soykırımının bu ölçekte hayata geçirilebilmesinde yerli
işbirlikçilerinin önemli rolü vardır.
Fanon, Avrupa’daki sömürgecilikle ya da Avrupalının Avrupalıyı
sömürgeleştirmesiyle, Avrupa’nın kıta dışındaki sömürgeciliğini birbirinden
ayırır. Fransa için yapılan belirleme, işgal
altındaki özgür insanların ülkesi, Fanon’un görüşlerinin tek cümlelik
özetidir.
Bu cümle, sömürgeciliğin insanla doğrudan ilgili yanının, psikolojik yanının
bulunduğu anlamına da gelir. Sömürgeciliğin bu yanı ekonomik göstergeler
sınırları içinde kalınarak anlaşılamaz. Bağımsızlık istemenin ekonomik olarak
açıklanamayacak yanları vardır.
Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri’nde
Cezayir ve diğer Afrika ülkeleri için açıkladığı gibi, ulusal burjuvazinin
bağımsızlık istediği kuşkuludur. Bağımsızlık sonrasında sömürgeci ülkenin
sermayesi ve teknik elemanları gittikleri için ekonomik durum eskisinden de
kötü olur. Buna rağmen Cezayir halkının artan oranda bağımsızlık istemesinin
başka güçlü nedenleri olmalıdır.
Fanon’a göre sömürge bir ülkenin
bağımsız olması, bir insan türünün yerini başka bir insan türünün alması
demektir.
Bağımsızlık mücadelesi, sömürge ülke insanının kendinden kurtulma mücadelesini
de içerir. İnsanlığın yaklaşık yüzde
70’i bir dönem sömürgelerde yaşadı ve bunların tamamına yakını da derisi beyaz
olmayan insanlardı. Sömürgecilik, bu nedenle, farklı deri rengi anlamına da gelir; beyaz Avrupalının derisi
renkli olanların yaşadığı ülkeleri sömürgeleştirmesi…
Fransa’yı işgal eden Naziler ülkenin ekonomik kaynaklarını talan ederler ama
insanı sömürgeleştirmeleri sınırlı kalır. Fransa halkının diline, tarihine,
kültürüne dokunmazlar.
Avrupa dışı sömürgecilikte ise insan da
sömürgeleştirilir. Siyah insanın (Fanon özellikle Afrikalılar için
konuşmaktadır) dili, tarihi, kültürü yoktur. Var olduğu sanılan da işe yaramaz
ve kısa sürede unutularak ya da geri plana itilerek sömürgecinin dilinin,
tarihinin, kültürünün benimsenmesi gerekir. Sömürge ülkenin siyah insanı artan
oranda insan olmaktan çıkar ve kendini aşağılayarak sömürgecinin değerlerine
sahip olması için zorlanır.
Fransa’da üniversite bitirmiş Martinikli
bir siyah olan Fanon psikanalisttir ve sömürgecilikle renk ilişkisinin
psikolojik çözümlemesini yapar.
1950’li yıllarda geçerli olan kurama göre, psikolojik rahatsızlıkların
kökeninin araştırılmasında kişin çocukluk dönemine gidilmesi gerekir.
Yetişkinlikte ortaya çıkan psikolojik rahatsızlıklar genellikle ilk
sosyalizasyondaki (aile içi sosyalizasyon) kaynaklanır.
Fanon’a göre sömürge insanı için bu kuram yetersizdir. Sömürge insanı aileden
görece ayrılıp eğitim ve öteki toplumsal kurumlarla karşılaştığında (aile
sonrası sosyalizasyon) büyük şok yaşamakta ve bu da onda genellikle ağır
psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Normal
olarak ailedeki sosyalizasyonunun aile sonrasındakine hazırlaması gerekirken,
sömürge ülkelerde ikincisi ilkini reddeder. Ailede öğrendiği kadarıyla anadil ve kültürün toplumsal kurumlarda önem
taşımadığını görür. Bildiklerini unutmalı ve sömürgecinin dilini ve kültürünü
benimsemelidir.
Fanon bu durumu bir dönem psikiyatrist olarak çalıştığı Cezayir’de
hastalarından verdiği örneklerle açıklar.
Sömürge insanı ailede ve işleyişi sömürgecilik tarafından belirlenen kurumlarla
ilişkilerinde birbirinden oldukça farklı normlara uymak zorundadır. Kendini inkar etmeye ve başka birisi olmaya
zorlanır. Sömürge insanı insanlıktan çıkar ve bu durum onu büyük bir
gerilime sokar.
Fanon, Kuzey Afrika ülkelerinde görülen ve nedenleri açıklanamayan büyük
cinayet dalgalarını bu gerilime bağlar. Gerilim sömürge insanını şiddete
sürükler ve bu şiddet önce benzerlerine yönelir.
ŞİDDETİN İYİLEŞTİRİCİ İŞLEVİ
Fanon’un tezlerinin yıllardan beri özellikle ilgi çeken ve tartışılan yanı
şiddetle ilgilidir. Fanon’a göre sömürge insanının kendinden kurtulabilmesi, insanlık dışılıktan insanlığa geçebilmesi,
özgüvenini kazanması ancak sömürgeciye şiddet uygulamasıyla mümkündür.
Burada söz konusu olan sömürgeciye karşı şiddet kullanılarak bağımsızlığın
kazanılabileceği değildir. Bu görüş yeni değildir ve Mao ile Giap’ta kaynağını bulur. Fanon’u farklı kılan, şiddetin
birey üzerindeki iyileştirici etkisidir. Sömürgecilik
şiddet demektir. Yerlinin hayatı sürekli olarak sömürgecinin şiddetiyle
doludur. Yerli her şeyiyle reddedilmenin
ve aşağılanmanın yarattığı gerilimden ancak şiddet uygulayarak kurtulabilir.
Sömürgeciye yönelik şiddet, yerlinin kendini ispatlaması ve başka birisi olmaya
zorlanmanın yarattığı iç gerilimden kurtulması için önemlidir.
Cezayir’de ulusal kurtuluş savaşının gelişmesinin ardından ülkedeki cinayet
dalgalarının hafiflemesi dikkat çekicidir. Yerlinin
kendine yönelmiş şiddeti artık sömürgeciye yönelmiştir.
Fanon’da şiddetin iyileştirici işlevi değişik yanlış değerlendirmelere yol
açmıştır, ki bunlardan bir tanesi Arendt’te görülür.
Fanon, Sorel’de olduğu gibi, şiddeti genel bir çare olarak görmez. Fanon için
şiddet, sömürge insanının geçmesi gereken zorunlu bir aşamadır ve görüşlerinin
özellikle Kuzey Afrika ülkeleri için geçerli olduğunu özellikle belirtir. Onun
şiddetle ilgili görüşünü herhangi bir ek analize gerek duymadan metropollere
taşımak doğru değildir.
1961 yılında 36 yaşında iken kan kanserinden hayatını kaybeden Fanon’un şiddete
ilişkin görüşleri, 1968 hareketinin bir bölümü tarafından metropoller için de
benimsenir. Arendt’in eleştirisi de bu benimsemeden yola çıkmakla birlikte,
başka alan için geçerli olduğu savunulan bir teoriyi metropollerdeki
uygulamalarından hareket ederek eleştirmek doğru değildir.
FANON VE MARKSİZM
Fanon kapitalizme karşı olduğu için kendisini marksist olarak tanımlar. Benzeri
bir durum 1950’li yıllarda Afrika ülkelerinin sömürgecilikten kurtuluş
mücadelelerinde sivrilen öteki entelektüeller (Nkrumah, Cabral) için de
geçerlidir.
Ne ki Fanon, 1950’li yıllarda
sömürgeciliğe karşı savaşları destekleyen SSCB’nin
güçlü olarak varolduğu koşullarda kendisi için başka bir tanımlama bulamadığı
için marksisttir. Fanon ve diğer sosyalist entelektüellerin marksizmle
sorunu, marksizmin Marx-Engels döneminde sömürgeciliği ilerici olarak
değerlendirmesinden kaynaklanır.
Fanon’a göre marksizm sömürgecilik
konusunda yetersizdir. Daha açık söylendiğinde, marksizm başından itibaren sömürgeler konusunu yanlış değerlendirmiş ve
yanlış tutum almıştır.
Kapitalizm sömürgecilik olmadan düşünülemez. Sömürgelerin talanı ve köle emeği
olmadan ilkel birikim gerçekleşemeyeceği gibi, kapitalizmin hızla yükseldiği
dönemin yaşanması da mümkün olmazdı.
Klasik sömürgecilik Avrupa kökenlidir (İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika,
İspanya, Portekiz, Almanya). İngiltere ve Fransa büyük sömürge
imparatorluklarına sahip iki ülkedir. Marx
ve Engels sömürgecilerin vahşetini ve kapitalizmin kan denizi içinde yolunu
açabildiğini belirtmelerine karşın, bu durumu tarihsel olarak ilerici çerçevede
değerlendirirler.
Kapitalizm sömürge ülkelerin geleneksel ekonomilerini yıkar, onları dünyaya
açar, o ülkelerdeki kapitalizmi geliştirir, işçi sınıfının ortaya çıkmasını ve
çoğalmasını sağlar.
Marx, Hindistan’daki İngiliz egemenliğini bu çerçevede değerlendirir. Hindistan sömürgecilik vasıtasıyla
kapitalizme ve modernizme açılmaktadır.
Aynı anlayışı Engels, Fransa’nın Cezayir’i işgal etmesi üzerine, İngilizce
yayınlanan Çartist gazete Northern Star gazetesinin 22 Ocak 1848’de 535 nolu
sayısında yayınlanan yazısında da ifade eder. Yazının başlığı yeterince
açıklayıcıdır: “Defence of Progressive Imperialism in Algeria – Cezayir’de İlerici Emperyalizmin
Savunulması.”
Bu saptama Cezayir ulusal kurtuluş savaşçıları ve genel olarak devrimci
Afrikalı entelektüeller için kabul edilemez özelliktedir.
Fanon yazılarında sadece marksizmden söz eder, leninizmden söz etmez. Marx ve
Engels’in sömürgecilikle ilgili saptamalarının kapitalizmin serbest rekabetçi
ya da ilerici dönemine ait olduğu, emperyalizm döneminde durumun değiştiği
söylenebilir. Böyle bir yanık sömürge
ülkeleri halklarının entelektüellerini ikna etmeyecektir. Onlar, bunun
Avrupa marksizmine ait bir saptama olduğunu, kendileri için durumun iki dönemde
de değişmediğini belirteceklerdir: ülke iki dönemde de talan edilmiş, yerli
halk iki dönemde de insanlıktan çıkarılmıştır.
Fanon, sömürgeci ülkelerdeki marksizmden ya da Avrupa marksizminden söz eder.
Marx-Engels’e göre sömürgeci ülkelerin işçi sınıfı sömürge halklarının doğal
müttefikidir, ama sömürge halkları bu sınıftan kayda değer bir dayanışma
görmemişlerdir. Tersine, metropollerdeki işçi sınıfı sömürgelerin talanından
küçük de olsa payını almıştır.
Fanon’un genç yaşta ölümü Afrika
marksizmini geliştirmesini engellemiş olmakla birlikte, Avrupa
marksizminden en önemli ayrılık noktasını açık olarak ifade etmiştir: sömürge
ülkelerin işçi sınıfı ayrıcalıklı bir konuma sahiptir ve sömürgeciliğin
nimetlerinden az da olsa yararlanır. Sömürgelerde
kaybedecek şeyi kalmamış olanlar işçiler değil, köylülerdir.
FANON VE
FRANSIZ KOMÜNİSTLERİ
Fanon hayatı boyunca Fransız Komünist Partisi ile ilişki içinde oldu. Fanon,
Martinik’te iken şiirlerini okuduğu Aime Cesaire parlamento seçimlerinde
Fransız Komünist Partisi’nden (FKP) aday olur. Fanon seçim kampanyasında
Cesaire için çalışır.
Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında FKP’nin tutumu her ikisinde de büyük hayal
kırıklığı yaratır. FKP, Fransa sömürgesi olan Vietnam’ın desteklemiş olmakla
birlikte, aynı tutumu Cezayir için göstermez. Cezayir, Fransa için herhangi bir
sömürge değildir. Cezayir, Afrika’da Sahra’nın güneyindeki Fransa
sömürgelerinden de farklıdır. Cezayir
Fransa’nın uzantısıdır ya da başka bir deyişle Cezayir Fransa’dır. Cezayir’de 130 yıldır süren sömürgecilik
boyunca bu ülkenin Fransa’nın ayrılmaz bir parçası olduğu işlenmiş, halkın ve
aydınların zihninde doğal bir durum gibi yerleşmiştir.
1956 yılında Fransız parlamentosu hükümete Cezayir’deki savaşta özel bazı
uygulamalar (milis kurulması vb.) için yetki verir. FKP milletvekilleri yetki
yasası lehinde oy kullanırlar. Gerekçeleri, Fransa halkının da Cezayir’i
Fransa’nın parçası olarak gördüğüdür. (Benzer bir gerekçe birinci Dünya Savaşı
öncesinde savaş kredilerini destekleyen SPD tarafından da kullanılmıştı:
işçiler böyle istiyor.) Bunun üzerine Cesaire FKP’den istifa eder. Cesaire’nin
istifa gerekçesi çok sayıda siyah aydının ortak düşüncesi gibidir: “Marksizm ve komünizmin siyah insanların
hizmetinde olmasını dilerdim, tersinin değil.”
Fanon, “Fransız entelektüelleri,
demokratları ve Cezayir devrimi” başlıklı makalesinde, bu kesimin
kendilerine sürekli akıl verdiğini, Cezayir’in bağımsızlığını desteklemek
yerine pazarlık yapmaya çalıştıklarını anlatır.
J.P.Sartre gibi bir bölüm entelektüelin açık dayanışmasına karşın Fransız demokratlarının
çoğunluğunun ve FKP’nin olumsuz tavrına karşın Fanon bu kesime yönelik ikna
çabasını ve dayanışma çağrısını sürdürecektir.
Fanon eleştirilerini açıkça yapmakla birlikte FKP’ye ve Fransız demokratlarına
yönelik sivri bir dil kullanmaz. FKP’nin tutumu açıkça şovenizm kapsamına
girmekle birlikte eleştirilerinde böyle bir belirleme kullanmaz.
FKP, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sının İtalyan Komünist partisi ile
birlikte en güçlü iki partisinden bir tanesidir. Fanon ve Afrikalı devrimci
entelektüellerin sosyalizmin örgütlü güçlerinden bir tanesiyle olan ilişkisi
büyük hayal kırıklıklarını içerir ve “onların
marksizmi Avrupalıdır, bizimki başka olmalıdır” düşüncesini güçlendirir.
FANON SONRASINDA FANON
Fanon’un erken yaşta ölümünün ardından Fanon bazen unutulur gibi olur bazen
güncelleşir. Rengi siyah olanların dünyanın her tarafına dağılmış olması ve
onlarla ilgili olarak yapılan çok sayıda araştırmada mutlaka Fanon’a referans
verilir. Fanon’un tezleri ulusal kurtuluş savaşının oldukça ilerisinde içeriğe
sahiptir. O, siyahın beyaz karşısındaki
psikolojisini incelemiştir. İçine itildiği derin komplekslerden nasıl
kurtulabileceğini açıklamıştır.
Bu açıklama sadece 1950’li yıllardaki Afrika ülkeleri ulusal kurtuluş
savaşlarında değil, ABD ve değişik Avrupa ülkelerinde yaşayan siyah insanlar
(Afro Amerikalı, Afro Avrupalı) için de geçerlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder