5 Eylül 2013 Perşembe

CHP VE ACELE UMUTLAR


Engin Erkiner

CHP’de Önder Sav ve ekibinin tasfiye olması, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise konumunu sağlamlaştırması, acele değerlendirmelerin yanı sıra acele umutlara da neden oldu.
Acele değerlendirmelerden bir tanesi, “Kemalizmin içine düştüğü durum”dur.
Kısaca şu kadarı söylenebilir ki, CHP bundan sonra da Kemalist olacak…
Kılıçdaroğlu’nun konumunu güçlendirmesi ise, CHP’nin eski handikaplarından kurtulması anlamına gelmiyor. Partinin başta Kürt sorunu olmak üzere çizdiği zikzaklı çizgi bundan sonra da sürecek… Önder Sav’ı “günah keçisi” ilan etmekle herhangi bir sorun çözülmüş olmuyor.
Kuşkusuz partinin bir oranda bile olsa ağır bir prangadan kurtulmuş olması, gelişme şansını artırıyor, ama daha kurtulması ve kazanması gereken çok şey bulunuyor.
İki partiyi karşılaştırarak başlayayım: AKP, CHP’ye göre daha modern bir partidir.
İlkinin görüşlerinde İslamcılık, ikincisinde ise Türkiye tipi laiklik ağır basabilir, ama yine de AKP, CHP’ye göre daha modern bir partidir.
Her ikisinde de “tek adam” fazlasıyla ön plandadır.
Bu durum diğer partiler için de söz konusudur.
Bu ülkede siyaset hep “tek adam” siyaseti olmuştur. Partinin politikaları, başarı ve başarısızlıkları öncelikle bu tek adam’da somutlanır.
Bir de bu tek adam’ın arka tarafı vardır.
Tek adamlar iyi ekiplerle bu konumlarını sürdürürler.
AKP’de tek adam’ın arkasındaki ekip, CHP’dekine göre iyidir, yetmez, oldukça daha iyidir.
İyi bir ekibe sahip olmayan tek adamlar da fazla bir şey yapamazlar.
İyi bir önderliğin olmazsa olmaz koşulu, iyi bir ekip kurabilmek ve bunu bir arada tutabilmek becerisini gösterebilmektir.
CHP’de doğru dürüst bir ekip bulunmuyor.
Böyle bir durumun ortaya çıkması sadece Önder Sav’ın değil, aynı zamanda Deniz Baykal’ın marifetidir.
Kendisinden daha iyi olanları, ilerde kendisi için tehlike oluşturabilecekleri sürekli tasfiye etmek ve başkalarını küçülttükçe kendinin büyüyeceğini sanmak Türkiye politikasının bilinen anlayışlarıdır.
Yıllardan beri yaratıcı bir fikir yok, böyle bir fikri geliştirip başka fikirlerle desteklemek yok, böyle bir fikrin arkasında sağlam olarak durmak da yok… Tersine sürekli manevra yapmak, örgütçülüğü kumpasçılık olarak anlamak, insanlarla ilişkiyi onları “kafalama” temelinde ele almak; CHP’de yıllardan beri sergilenen bunlardan başkası değildir.
Durum böyle olunca ortaya kaçınılmaz olarak “istemezük” demekten başka politika üretemeyen bir partinin çıkması doğaldır.

Böyle bir partinin şu ya da bu görüşü savunması önemli değildir, çünkü yapabilecek bir yapıya sahip değildir.
Kürt sorununda gerçek bir açılım yapacak olsa bile, o açılımı sürdürebilecek yapıya sahip değildir. Kumpasçılığın örgüt içi ilişkinin yerine geçtiği, herkesin birbirinin ayağını kaydırmakla uğraştığı, yeteneklerin değil de filanca kişiye yakın olanların yükseldiği bir partide başka ne beklenebilir?
Kılıçdaroğlu’nun partiyi –modern bir parti anlamında bile- düzeltmesi için uzun zamana ihtiyacı var. Bazı kişileşir görevden alınması ilk adım olmakla birlikte, parti yapısının yıllarca bu kişiler tarafından şekillendirilmiş olduğunu unutmamak gerekir.
Partide iyi bir ekip için eleman ararsınız, bulamazsınız.
Parti yapısı büyük oranda görevden alınan kişilerin ürünüdür.
Doğru veya yanlış olan bir görüşün arkasında istikrarlı olarak durabilmek az görülen bir özelliktir. İl başkanları imza verirler, imzalarını geri çekerler; diğer parti yetkilileri bir o tarafa bir bu tarafa kayarlar.
Konumlarını yıllardan beri –doğru ya da yanlış- fikirlere göre değil de, liderlere göre ayarlamaya alışmış insanlardan da başka türlü davranış beklenmez.
Yedi ay sonra genel seçim var.
Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu’nu destekliyor.
Seçimde başarısız olursa, ki bu örgütsel yapıyla başarı kazanması da zordur, Deniz Baykal’ın önünde yeniden CHP Başkanı olmak için engel kalmayacaktır.

Hiç yorum yok: