Engin Erkiner
CHP’de
Önder Sav ve ekibinin tasfiye olması, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise
konumunu sağlamlaştırması, acele değerlendirmelerin yanı sıra acele
umutlara da neden oldu.
Acele değerlendirmelerden bir tanesi, “Kemalizmin içine düştüğü durum”dur.
Kısaca şu kadarı söylenebilir ki, CHP bundan sonra da Kemalist olacak…
Kılıçdaroğlu’nun
konumunu güçlendirmesi ise, CHP’nin eski handikaplarından kurtulması
anlamına gelmiyor. Partinin başta Kürt sorunu olmak üzere çizdiği
zikzaklı çizgi bundan sonra da sürecek… Önder Sav’ı “günah keçisi” ilan
etmekle herhangi bir sorun çözülmüş olmuyor.
Kuşkusuz
partinin bir oranda bile olsa ağır bir prangadan kurtulmuş olması,
gelişme şansını artırıyor, ama daha kurtulması ve kazanması gereken çok
şey bulunuyor.
İki partiyi karşılaştırarak başlayayım: AKP, CHP’ye göre daha modern bir partidir.
İlkinin
görüşlerinde İslamcılık, ikincisinde ise Türkiye tipi laiklik ağır
basabilir, ama yine de AKP, CHP’ye göre daha modern bir partidir.
Her ikisinde de “tek adam” fazlasıyla ön plandadır.
Bu durum diğer partiler için de söz konusudur.
Bu
ülkede siyaset hep “tek adam” siyaseti olmuştur. Partinin politikaları,
başarı ve başarısızlıkları öncelikle bu tek adam’da somutlanır.
Bir de bu tek adam’ın arka tarafı vardır.
Tek adamlar iyi ekiplerle bu konumlarını sürdürürler.
AKP’de tek adam’ın arkasındaki ekip, CHP’dekine göre iyidir, yetmez, oldukça daha iyidir.
İyi bir ekibe sahip olmayan tek adamlar da fazla bir şey yapamazlar.
İyi bir önderliğin olmazsa olmaz koşulu, iyi bir ekip kurabilmek ve bunu bir arada tutabilmek becerisini gösterebilmektir.
CHP’de doğru dürüst bir ekip bulunmuyor.
Böyle bir durumun ortaya çıkması sadece Önder Sav’ın değil, aynı zamanda Deniz Baykal’ın marifetidir.
Kendisinden
daha iyi olanları, ilerde kendisi için tehlike oluşturabilecekleri
sürekli tasfiye etmek ve başkalarını küçülttükçe kendinin büyüyeceğini
sanmak Türkiye politikasının bilinen anlayışlarıdır.
Yıllardan
beri yaratıcı bir fikir yok, böyle bir fikri geliştirip başka
fikirlerle desteklemek yok, böyle bir fikrin arkasında sağlam olarak
durmak da yok… Tersine sürekli manevra yapmak, örgütçülüğü kumpasçılık
olarak anlamak, insanlarla ilişkiyi onları “kafalama” temelinde ele
almak; CHP’de yıllardan beri sergilenen bunlardan başkası değildir.
Durum böyle olunca ortaya kaçınılmaz olarak “istemezük” demekten başka politika üretemeyen bir partinin çıkması doğaldır.
Böyle bir partinin şu ya da bu görüşü savunması önemli değildir, çünkü yapabilecek bir yapıya sahip değildir.
Kürt
sorununda gerçek bir açılım yapacak olsa bile, o açılımı sürdürebilecek
yapıya sahip değildir. Kumpasçılığın örgüt içi ilişkinin yerine
geçtiği, herkesin birbirinin ayağını kaydırmakla uğraştığı, yeteneklerin
değil de filanca kişiye yakın olanların yükseldiği bir partide başka ne
beklenebilir?
Kılıçdaroğlu’nun
partiyi –modern bir parti anlamında bile- düzeltmesi için uzun zamana
ihtiyacı var. Bazı kişileşir görevden alınması ilk adım olmakla
birlikte, parti yapısının yıllarca bu kişiler tarafından
şekillendirilmiş olduğunu unutmamak gerekir.
Partide iyi bir ekip için eleman ararsınız, bulamazsınız.
Parti yapısı büyük oranda görevden alınan kişilerin ürünüdür.
Doğru
veya yanlış olan bir görüşün arkasında istikrarlı olarak durabilmek az
görülen bir özelliktir. İl başkanları imza verirler, imzalarını geri
çekerler; diğer parti yetkilileri bir o tarafa bir bu tarafa kayarlar.
Konumlarını
yıllardan beri –doğru ya da yanlış- fikirlere göre değil de, liderlere
göre ayarlamaya alışmış insanlardan da başka türlü davranış beklenmez.
Yedi ay sonra genel seçim var.
Seçimde
başarısız olursa, ki bu örgütsel yapıyla başarı kazanması da zordur,
Deniz Baykal’ın önünde yeniden CHP Başkanı olmak için engel
kalmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder