5 Eylül 2013 Perşembe

KENDİNİ YIKMAK!


Engin Erkiner

Kendimde biraz inşaat işlerine girişmem ve bir oranda yıkmam gerekiyor.
Gelişen insan sürekli bir şantiye gibidir; sürekli değişir, sürekli eklemeler yapılır.
Yıkımdan kastettiğim ise biraz farklı…
Burada söz konusu olan kişinin hatalarını düzeltmeye, eksiklerini tamamlamaya çalışması değil…

Bu bölüm, şantiye kapsamına girer.
Yıkım daha ayrı ve zor bir iş…

Sizi bir dönem başarıya taşımış özellikler vardır ve onlardan bazılarını belirli oranda yıkmanız ya da törpülemeniz gerekmektedir.

Neden, diye sorarsanız, engel olabilmektedirler de ondan…
Bunları törpülemek, hataları düzeltmekten daha zordur.

Sonuçta yıllarca onları siz besleyip büyütmüşsünüz ve ek olarak da onlarla başarılar kazanmışsınız ve şimdi onlardan bir oranda vazgeçmeniz gerekiyor.
İnsan böyle bir yıkıma karşı elinde olmayan bir direniş gösterir ve istese bile bu yıkımı birdenbire yapamaz.

Törpülemem gereken yanlardan bir tanesi, aşırı özgüven…
Bu özellik bana çok yararlı oldu, ama yeni alanlara yönelirken zararlı oluyor.
İnsan bir işe girerken başaracağından bu kadar emin olmamalıdır.
ODTÜ’de öğrenciyken bazen moralimi bozmak için Orhan Gencebay dinlerdim.
Moralim çok iyiydi ve bu kadarı fazlaydı.
Şimdi de benzerini yapmam gerekiyor.

Törpülenmesi gereken bir başka özellik, kolaylıkla bir savaş makinesi haline gelebildiğimin farkındayım. İnsanlarla mücadelede kolaylıkla kendimi kaybedebiliyorum. Bu da bende sürekli teyakkuz durumunda yaşamayı alışkanlık haline getiriyor.
Bu iyi değil…
Aslında sürekli ona buna bulaşan birisi değilim, ama bazen insanı mecbur bırakıyorlar ve karşılarındaki saldırı kapasitesini görünce de hayli şaşırıyorlar.
Keşke böyle bir şey hiç olmasa…
Sonuçta insan, yaptıkları temelinde gelişir, ileriye gider; başkalarını ezerek ileriye gitmez.
Böyle yazdım ama şunu da iyi biliyorum ve son günlerde daha da iyi anladım:
Savaş makinesi her zaman harekete geçmeye hazır olmalıdır.

Bu makine daha da yetkinleştirilmelidir.
Özellikle anında müdahale ve hızlı saldırı birlikleri modernize edilmelidir.
Yeterince iyi değiller…

Bu durumda insanın bir bölümü sürekli teyakkuzda durur ve bu da yeter.
Bir başka yapılması gerekli iş, geçmişle ilgilenmeyi azaltmaktır.
Hayatımda son üç yıldır olduğu yoğunlukta geçmişle hiç ilgilenmemiştim.
Nietzsche’nin “gelecek de en az geçmiş kadar bugünü belirler” saptamasına hayatım boyunca sadık kaldım ve hep ileriye baktım. Geçmiş bugünü etkiler, ama bugün asıl olarak gelecek üzerinden kurulur.
Bu ise sizin önemli hedeflerinizin olması demektir.
Son üç yıldır bu durumdan uzaklaştım ve yeniden oraya dönmem gerekiyor.
Geçmişin insanları, eğer mecbur kalmazsam, beni ilgilendirmiyorlar.
Geçmiş ilgisini bile genele sıçratmak gerek…
Örneğin sol içi şiddetin incelenmesi gibi…

Eğer insanlar yıllardan beri kendi köşelerinde oturuyorlar ise, ne yaptıkları da beni ilgilendirmez.
Filanca için “melek gibi birisidir” mi deniliyor, yoksa “tefecilik yapıyor” mu deniliyor. Hangisi doğrudur, beni hiç ilgilendirmiyor.
En az yirmi yıldır köşesinde yaşayan bir insanın ne olduğuyla neden ilgileneyim?
Bizim sol bu tür ilgilerle ömür tüketiyor ve bu alanda bulunarak insan üretemez, sadece ömür tüketir.
Buraya fazla girerseniz, yeniyi öğrenmekte yavaş kalırsınız. Çünkü, düzey olarak o kadar ileridesiniz ki, öğrenmesem de olur, diye düşünebilirsiniz.
İnsan ister istemez etkileniyor ama bu insanları ölçü almamak gerekir.
Törpülenmesi gerekenler hatalar ve eksikler olmayınca, insan yapısal olarak bu uygulamaya karşı direniyor.

Mecburen biraz yavaş hareket etmek gerekiyor…
Bitirirken, artık daha az şaşırmayı da öğrenmem gerektiğini düşünüyorum.
Hayatım boyunca beni en çok şaşırtan şey, insanların kişilik sefaleti oldu.
Bazı insanların bu kadar düşeceklerini tahmin edemezdim.

Büyük amaçları olan insanların bu kadar çabuk çökeceklerini tahmin edemezdim.
İlk başarısızlıkta her şeyi bırakan insanları görünce önce çok şaşırdım ve sonra gördüm ki, normal olan budur: çok sayıda insan ilk başarısızlıkta bırakır. Bir kere düştü mü bir daha kalkamaz.
Herkes hayatta iyi bir şey yapabilir. Önemli olan iyiyi uzun erimli yapabilmektir.
Esas zor olan budur.

İnsanların ilk zorlanmada nasıl çöktüklerini gördüğümde çok şaşırdım.
İddialarına, büyük amaçlarına bakarak ben de bunları bir şey sanmıştım.
Evet, herkesin eksikleri vardır, hiç kimse istediklerinin tümünü yerine getiremez, ama bu kadar da çabuk vazgeçilmez ki…

Demek ki, insanların ağırlıkla iyi yanlarını değil, sefil yanlarını da iyi görmem gerekiyormuş…
Sürekli olarak insanın bireyleşmesini savundum.
Küreselleşmenin içinde bulunulan aşamasında insan daha fazla bireyleşti…
Ve şu bireydeki sefalete bakar mısınız!

Hiç yorum yok: