Engin Erkiner
Kendimde biraz inşaat işlerine girişmem ve bir oranda yıkmam gerekiyor.
Gelişen insan sürekli bir şantiye gibidir; sürekli değişir, sürekli eklemeler yapılır.
Yıkımdan kastettiğim ise biraz farklı…
Burada söz konusu olan kişinin hatalarını düzeltmeye, eksiklerini tamamlamaya çalışması değil…
Bu bölüm, şantiye kapsamına girer.
Yıkım daha ayrı ve zor bir iş…
Sizi
bir dönem başarıya taşımış özellikler vardır ve onlardan bazılarını
belirli oranda yıkmanız ya da törpülemeniz gerekmektedir.
Neden, diye sorarsanız, engel olabilmektedirler de ondan…
Bunları törpülemek, hataları düzeltmekten daha zordur.
Sonuçta
yıllarca onları siz besleyip büyütmüşsünüz ve ek olarak da onlarla
başarılar kazanmışsınız ve şimdi onlardan bir oranda vazgeçmeniz
gerekiyor.
İnsan böyle bir yıkıma karşı elinde olmayan bir direniş gösterir ve istese bile bu yıkımı birdenbire yapamaz.
Törpülemem gereken yanlardan bir tanesi, aşırı özgüven…
Bu özellik bana çok yararlı oldu, ama yeni alanlara yönelirken zararlı oluyor.
İnsan bir işe girerken başaracağından bu kadar emin olmamalıdır.
ODTÜ’de öğrenciyken bazen moralimi bozmak için Orhan Gencebay dinlerdim.
Moralim çok iyiydi ve bu kadarı fazlaydı.
Şimdi de benzerini yapmam gerekiyor.
Törpülenmesi
gereken bir başka özellik, kolaylıkla bir savaş makinesi haline
gelebildiğimin farkındayım. İnsanlarla mücadelede kolaylıkla kendimi
kaybedebiliyorum. Bu da bende sürekli teyakkuz durumunda yaşamayı
alışkanlık haline getiriyor.
Bu iyi değil…
Aslında
sürekli ona buna bulaşan birisi değilim, ama bazen insanı mecbur
bırakıyorlar ve karşılarındaki saldırı kapasitesini görünce de hayli
şaşırıyorlar.
Keşke böyle bir şey hiç olmasa…
Sonuçta insan, yaptıkları temelinde gelişir, ileriye gider; başkalarını ezerek ileriye gitmez.
Böyle yazdım ama şunu da iyi biliyorum ve son günlerde daha da iyi anladım:
Savaş makinesi her zaman harekete geçmeye hazır olmalıdır.
Bu makine daha da yetkinleştirilmelidir.
Özellikle anında müdahale ve hızlı saldırı birlikleri modernize edilmelidir.
Yeterince iyi değiller…
Bu durumda insanın bir bölümü sürekli teyakkuzda durur ve bu da yeter.
Bir başka yapılması gerekli iş, geçmişle ilgilenmeyi azaltmaktır.
Hayatımda son üç yıldır olduğu yoğunlukta geçmişle hiç ilgilenmemiştim.
Nietzsche’nin
“gelecek de en az geçmiş kadar bugünü belirler” saptamasına hayatım
boyunca sadık kaldım ve hep ileriye baktım. Geçmiş bugünü etkiler, ama
bugün asıl olarak gelecek üzerinden kurulur.
Bu ise sizin önemli hedeflerinizin olması demektir.
Son üç yıldır bu durumdan uzaklaştım ve yeniden oraya dönmem gerekiyor.
Geçmişin insanları, eğer mecbur kalmazsam, beni ilgilendirmiyorlar.
Geçmiş ilgisini bile genele sıçratmak gerek…
Örneğin sol içi şiddetin incelenmesi gibi…
Eğer insanlar yıllardan beri kendi köşelerinde oturuyorlar ise, ne yaptıkları da beni ilgilendirmez.
Filanca
için “melek gibi birisidir” mi deniliyor, yoksa “tefecilik yapıyor” mu
deniliyor. Hangisi doğrudur, beni hiç ilgilendirmiyor.
En az yirmi yıldır köşesinde yaşayan bir insanın ne olduğuyla neden ilgileneyim?
Bizim sol bu tür ilgilerle ömür tüketiyor ve bu alanda bulunarak insan üretemez, sadece ömür tüketir.
Buraya
fazla girerseniz, yeniyi öğrenmekte yavaş kalırsınız. Çünkü, düzey
olarak o kadar ileridesiniz ki, öğrenmesem de olur, diye
düşünebilirsiniz.
İnsan ister istemez etkileniyor ama bu insanları ölçü almamak gerekir.
Törpülenmesi gerekenler hatalar ve eksikler olmayınca, insan yapısal olarak bu uygulamaya karşı direniyor.
Mecburen biraz yavaş hareket etmek gerekiyor…
Bitirirken, artık daha az şaşırmayı da öğrenmem gerektiğini düşünüyorum.
Hayatım boyunca beni en çok şaşırtan şey, insanların kişilik sefaleti oldu.
Bazı insanların bu kadar düşeceklerini tahmin edemezdim.
Büyük amaçları olan insanların bu kadar çabuk çökeceklerini tahmin edemezdim.
İlk
başarısızlıkta her şeyi bırakan insanları görünce önce çok şaşırdım ve
sonra gördüm ki, normal olan budur: çok sayıda insan ilk başarısızlıkta
bırakır. Bir kere düştü mü bir daha kalkamaz.
Herkes hayatta iyi bir şey yapabilir. Önemli olan iyiyi uzun erimli yapabilmektir.
Esas zor olan budur.
İnsanların ilk zorlanmada nasıl çöktüklerini gördüğümde çok şaşırdım.
İddialarına, büyük amaçlarına bakarak ben de bunları bir şey sanmıştım.
Evet, herkesin eksikleri vardır, hiç kimse istediklerinin tümünü yerine getiremez, ama bu kadar da çabuk vazgeçilmez ki…
Demek ki, insanların ağırlıkla iyi yanlarını değil, sefil yanlarını da iyi görmem gerekiyormuş…
Sürekli olarak insanın bireyleşmesini savundum.
Küreselleşmenin içinde bulunulan aşamasında insan daha fazla bireyleşti…
Ve şu bireydeki sefalete bakar mısınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder