Engin Erkiner
Fransa’da emeklik yaşının yükseltilmesine ve sosyal alandaki öteki kısıtlama önlemlerine karşı haftalar süren bir direniş yapıldı. Değişik iş kollarında grevlere gidildi, genel grev ilan edildi.
Sadece işçileri değil öğrencileri ve emeklileri de kapsayan direniş sonuçta başarılı olamadı ve emeklilik yaşını yükselten yasa Meclis’in ardından Senato’da da kabul edilerek yasalaştı. Direniş sonucu yasada bazı iyileştirmeler yapılması sağlandı ama daha ileriye gidilemedi.
Sarkozy’nin gelecek seçimlerde başarılı olması mümkün görünmüyor ama bu önemli yasa da sergilenen direnişe rağmen yürürlüğe girdi.
Benzeri bir örnek daha önce Yunanistan’da yaşanmıştı. Hükümetin, Avrupa Birliği ve IMF’nin önerilerine uygun olarak sıkı tasarruf önlemlerine yönelmesi üzerine genel grevin yanı sıra gösteri ve yürüyüşlerde de kendisini gösteren sert bir direniş sergilenmişti. Buna rağmen sıkı tasarruf önlemleri uygulanıyor.
Benzeri bir durum İngiltere, İspanya ve Portekiz’de de yaşanıyor.
İngiltere’deki direniş henüz görece yumuşak olmakla birlikte, İspanya ve Portekiz’de genel grev yapıldı.
Benzeri bir durum İzlanda’da da söz konusu olacak…
Bu yazıda Türkiye solunun Avrupa’da değişik ülkelere yayılan direnişlere bakışı üzerinde durmak istiyorum.
Bir anlayışa göre, Avrupa sola kayıyor.
Bu görüşe gerekçe olarak gösterilen ise, emekçilerin genel grevi de içeren mücadelesidir.
Bu görüş doğru değil.
Avrupa ülkelerinde sola kaymadan söz edilemez.
Burada
yanlış olan, bizde için önem taşıyan bazı kavramların, Avrupa ülkeleri
için de aynı önemi taşıdığı yanılgısına düşülmesidir.
Bizde genel grev ya da yaşamı büyük oranda etkileyen bir grev olursa, bu, ülkede açık bir sola kayışın göstergesi olur.
Buradan hareketle aynı durumun Avrupa ülkelerinde de söz konusu olacağını düşünmek ise, doğru değildir.
Genel
grev ya da yaşamı büyük oranda etkileyen bir alanda (tren ulaşımı gibi)
greve gidilmesi, emekçilerin sola kaydıkları anlamına gelmez.
Avrupa ülkelerinde bu tür direnişlere alışılmıştır. En sağcı hükümetler bile bu tür direnişleri yasaklayamazlar.
Ek olarak, halkın büyük kesimi de, direniş nedeniyle sıkıntı çekmesine rağmen, bu tür direnişleri destekler.
Fransa’da halk rafinerilerdeki grev nedeniyle yakıt bulmakta zorluk çekmesine rağmen, çoğunlukla direnişi destekliyordu.
Benzeri bir durum geçtiğiz yıl Almanya’da tren makinistlerinin grevinde de görülmüştü. Trenlerin çalışmaması nedeniyle ciddi sıkıntı çeken halk ne bu nedenle makinistlere çatmış, ne de –bizde görüldüğü gibi- bazı yolcular çalışmayan makinistleri dövmeye kalkmıştı.
“Haklarını aramaları doğaldır, bunun için gerekiyorsa direniş de yapılır” anlayışı yaygındı.
Bu nedenle, Avrupa ülkelerine yayılan direnişlerden, sadece buradan hareket edilerek “sola yönelme” sonucunu çıkarmak doğru değildir.
Ülkemiz
solundaki başka bir anlayışa göre ise, Avrupa’daki direnişler gerekli
perspektife sahip olamadıkları için başarılı olamıyorlar.
Bu konuda söylenebilecek fazla bir şey yok!
Ekonomik
hak arama mücadelesinin bile yaygınlaşamadığı, kayda değer bir işçi
mücadelesinin varlığından söz edilemeyecek bir ülkenin solcularının,
başka bir ülkedeki direnişlere ve solculara akıl öğretmesi bize özgü
garipliklerden bir tanesidir.
Acıdır
ama gerçektir: Avrupa ülkelerinde yıllardan beri ülkemiz solunu ciddiye
alan herhangi bir sol örgüt görmedim. Söz konusu olan, görüşlerin
yanlış bulunması değildir, daha kötüsü, ciddiye almıyorlar.
Haksız da değiller!
Halkın
grev yapan tren makinistlerine karşı homurdandığı, bazılarının
makinistleri dövmeye kalktığı bir ülkede, kendi durumuna bakmadan başka
ülkelerin sendikalarını ve sol örgütlerini eleştirmek doğru olmasa
gerek…Avrupa ülkelerinde ekonomik ve sosyal haklarını korumak için sert mücadeleye giren işçilerin ve emekçilerin, belirgin oranda sola yönelmesinin söz konusu olmaması, her şeyden önce sosyalizme yönelik öngörülere inanmamalarında yatıyor.
Sol, ekonomik ve sosyal hakların kısıtlanmasına karşı mücadelesinde inandırıcı olmasına karşın, daha ilerisi için inandırıcı değildir.
Bu inandırıcılık da Marx ve Lenin’den alıntılar yapılarak sağlanmıyor.
20. yüzyılda yaşanılandan farklı bir sosyalizm projesi ve buna nasıl ulaşılabileceği konusunda inandırıcı bir teorinin ortaya konulması konusunda Avrupa ülkelerindeki sol örgütler halen yetersiz durumdadır.
Bu konuda son on yılda önemli yol alınmış olmakla birlikte, çözülememiş önemli sorunlar varlığını korumaktadır.
1989-1991’de sosyalist sistemin yıkılmasının ardından Avrupa ülkelerindeki sosyalist hareket ciddi bir krize girdi, ama kendini toparladı ve önemsizleşmedi. Bazı ülkelerde yok olmanın eşiğine kadar geriledi ama özellikle Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Yunanistan’daki gücüyle kıta çapında kendisinden söz ettirmekten de geri kalmadı.
Sosyalizme
yönelik değişik yönelimler var ve bunlardan nasıl bir sonuç çıkacağı
sadece teoriyle değil, aynı zamanda pratikle ilgili bir sorundur.
Teorik saptamalar ne olursa olsun, deneme yanılma yöntemiyle ilerlemek kaçınılmazdır.
Yetersizliğin bu kadarı Türkiye solunun başına…
Başka ne söylenebilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder