5 Eylül 2013 Perşembe

68’İ AŞAMAMAK… (2)

Engin Erkiner


İlk küresel kalkışma olarak da adlandırılan 1968, tek yıldan ibaret değil…


Bu nedenle 68’den değil, uzun 68’den söz etmek gerekir…


68 bir dönemdir ve dönemin uzunluğu ülkelere ve bölgelere göre değişiyor.


Latin Amerika ülkeleri için 68, 1959’da Küba devrimiyle başlar, 1974’te Allende’nin devrilmesiyle son bulur.



Türkiye için 68, 1965’te TİP’in 15 milletvekiliyle TBMM’ne girmesiyle başlar, 12 Eylül 1980 darbesiyle sona erer.


Türkiye 68’i kendi içinde ikiye ayrılır: 1965-1972 ve 1974-1980.


Bu ülkenin tarihinde başkaldırı adına yapılanların yüzde 90’ından fazlası toplam 13 yıllık iki döneme sığmıştır.


68 denilince bizde, özellikle ilk dönem anlaşılır. Bu ilk dönem, ikincisini de güçlü şekilde etkilemiştir. Bugün de, sadece olumlu yanlarıyla hatırlanan, 68’in sadece ilk dönemidir.


Ülke tarihindeki sol başkaldırının isimlerinin tümü bu dönemdendir: Mahir Çayan, Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan Hüseyin İnan, Ulaş Bardakçı en bilinen isimlerdir.


68’in ikinci döneminden sivrilmiş bir isim çıkmamıştır.


Bizim efsaneleştirilmiş bu 68’den kurtulmamız gerekiyor.


68’in ilk döneminden kurtulmamız gerekiyor.


Bu satırların yazarı da o dönemin insanlarından birisidir. İsmi ön planda değildir, ama Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu’nun (Dev-Genç) yayın organı İleri Dergisi’nin 6. ve son sayısının yazı işleri sorumlusudur, THKP-C’nin gayrı resmi yayın organı sayılan Kurtuluş Gazetesi’ni de Ali Orhan Yücelalp ve artık aramızda bulunmayan İlhan Kalaycıoğlu ile birlikte yayınlayan üç kişiden birisidir.


Geçmişi kullanarak yaşamak hoş olabilirdi. O dönemden çok kişi de böyle yapıyor.


Aradan 42 yıl geçmiş, dünyanın altı üstüne gelmiş, çok şey değişmiş ve biz hala o yılları anlatarak yaşıyorsak eğer, hayatımızın en önemli dönemi o yıllarda yaptıklarımız olarak kalmış ise, ölmüşüz de ağlayanımız yok demektir…


Görülen odur ki, “68’den kurtulalım, bugünlere gelelim, bugün neyiz ne değiliz” demekle bu iş olmayacak…


Bugünden kastettiğim kabaca son 10 yıldır…


En azından son 10 yıldır bir şey yapmamış iseniz, kendinizi yeniden üretememiş iseniz, 40 yıl önce iyi şeyler yapmış olmanızın bugün fazla anlamı yoktur.


68’liler için yapılan bu saptama, 78’liler için daha da fazla geçerlidir.


Bu iş konuşmakla olmayacak…


Yapılacak en iyi iş, 68’in öteki taraflarını da göstermektir.


Öteki taraf’tan kastım, 68’de yaşanılan naiflik, ulusalcılık vb. değildir.

1974-80 döneminde solun önemli özelliklerinden birisi olan sol içi şiddetin başlangıcı 68’in ilk dönemindedir.

Örgütler arasındaki kısır çekişmelerin, rekabetçiliğin kökeni 68’in ilk dönemindedir.

Hiç kimse THKP-C ve THKO neden ayrı örgütler olarak kuruldular diye sormuyor?

Soran az sayıda kişi de, cevabı bildiği halde açık olarak söyleyemiyor.

Bunları açık olarak konuşmak gerek…

Mahir Çayan’a “kalem efendisi” ve “kariyerist” denildiğini o dönemde bu çevrede yaşayan hemen herkes biliyor.

Burada anlatmak istediğim, o dönemde şu veya bu hatanın yapılmış olduğu değildir.

Hatayı herkes yapar, bazen ağır hatalar da yapılır.

Dünyayı değiştirmek gibi büyük bir işe girmişsiniz ve üstelik de bunu ceberut devlet geleneğinin güçlü olduğu bir ülkede yapmaya çalışıyorsunuz…


Hata da yapacaksınız, ağır hata da yapacaksınız…


Mesele, bu ülkede 68’in ilk döneminin “harika bir dönem” olmadığının anlaşılmasında yatıyor.


Burada kullanılan “anlaşılmak” yanlış bir kelime aslında…


Bilinmiyor değil, bilinmesine karşın başka türlü gösteriliyor.


Asıl kötü olan da budur zaten…


1974-1980 dönemindeki örgüt yöneticilerinin kökenlerini araştırın…


Sayı olarak daha az ama etkin olan bölümünün 1965-1972 döneminden geldiğini göreceksiniz.


1974-1980 dönemi, öncekinden çok ayrı bir dönem değildir.


Şurası açık: İnsan kalitesi yönünden bakılırsa ilk dönem, ikincine göre oldukça daha iyidir. Ama ikinci dönemde de bu ülke solu tarihinde görmediği bir kitleselliği yakalamış ve ilk dönemden gelen kadroların da etkisiyle bunu heder etmiştir.


Bunlar geçti ve dönüp dönüp ister iyi yönden ister eleştiri yönünden olsun o döneme takılıp kalmanın anlamı bulunmuyor. Dahası, bugün insanların kendilerini yeniden üretmelerine de engel oluşturuyor.


Sosyalist harekete yeni katılanların, zihniyet olarak, artık çoktan aşılmış olması gereken bir döneme hapsedilmesine neden oluyor.


Kendime “68’liyim” demeye utanır oldum…


Bugün nesin, bana onu söyle…


68’lilik çok daha sonra gelir…


Bu dönem, sosyalist hareket üzerinde açık bir yük durumuna gelmiştir.


Bu dönemin yükünden kurtulmadan, solun yıllardır süren çaresizliğinden çıkabileceğine ihtimal vermiyorum.

Hiç yorum yok: