Engin Erkiner
Böyle bir yazı yazacağım
aklıma gelmezdi ve yazıyı büyük mutluluk duyarak
yazıyorum.
Slovan Zizek’in Türk halkı
için bir belirlemesi var: “Direnen insanlığın arasına hoş
geldiniz.”
Yunanlıların,
İspanyolların, Latin Amerikalıların, Kürtlerin ve daha başkalarının arasına hoş
geldiniz.
Türk halkı 12 Eylül
1980’in ardından 33 yıl geçtikten sonra tarihe geri
dönüyor.
Renklilik ve
çeşitliliğiyle ülkenin her tarafını saran bu eylem Cumhuriyet tarihinin en büyük
halk hareketidir.
Ve sonucu ne olursa olsun
toplumda derin iz bırakacaktır…
Bu bir kent eylemidir ve
modernliği de buradan kaynaklanıyor.
Kırsal kesim insanının ya
da kentte yaşasa bile kültürel temeli kırsal kesime ait olan insanların bu
eylemi anlamakta zorlanmaları da buradan geliyor.
Anlayacaklardır…
Başlangıçta uzak durmak
konusunda görüş belirtenlerin tutumlarının nasıl değiştiğini
görüyoruz.
Değişene değil değiştirene
bak…
“Şunlar sokağa çıkmasın”
gibisinden kendi kendine belirleme yapanlar hala var.
Kimse sokağa çıkıp
çıkmayacağını sana sormuyor.
Kendiliğinden gelen yönü
belirgin olarak ağır basan bütün halk hareketlerinde normal olarak olduğu gibi
burada da herkes var.
Kimin katılıp kimin
katılmayacağı konusunda trafik polisliği yapacağına, içine gir de ağırlığını
koy…
Türk halkı tarih sahnesine
yeniden çıkıyor…
Türk olmaktan utanç
duyduğum yıllar oldu…
Bu kadar vurdumduymaz, bu
kadar çıkarcı, küçük dünyasına kapanmış, manipüle edilmeye bu kadar açık bir
halk olamaz diye düşündüğüm günler oldu.
Aklıma sık sık Brecht’in
sözleri gelirdi.
1953 yılında Demokratik
Almanya Cumhuriyeti’nde bir işçi ayaklanması bastırılmıştı. Sosyalist Birlik
Partisi Politik Bürosu bir değerlendirme yayınlayarak halkın daha çok çalışması
gerektiğini ve ancak bu şekilde kendini affettirebileceğini ifade etmişti.
DAC’de yaşayan Brecht de,
“Bu halk hoşunuza gitmiyorsa kendinize başka halk bulun” diye
yazmıştı.
Başka bir halk, neden
olmasın?
Almanya soluna girmemde
başka bir halk arayışının da payı vardır.
2000-2006 yılları arasında
buradaydım ve çok şey öğrendim.
İnsan bulunduğu alanda
sorumlulardan birisi olunca çok yoruluyor ama çok da
öğreniyordu.
Kürtler de bir oranda
halkım sayılırdı. 1990’lı yılların başından beri özellikle Kürt medyasında
elimden geleni yaptım.
Bir oranda diyorum çünkü
ben büyük kent insanıyım. Aile bağlarım zayıftır.
Çok iyi anlaştığım
Kürtlerle bile aramda her zaman önemli bir kültürel farklılık oldu.
Eskiden beri şuna
inanırım:
İçinde yaşanılan koşullar
önemlidir, ama insanın kendi sorumlulukları da vardır.
Bütün olumsuzlukları
koşullara bağlayıp işin içinden çıkamazsınız.
Aynı durum bir halkın
değerlendirilmesi için de geçerlidir.
Halk bu durumdaysa
sorumlusu solculardır, denilemez.
Solcuların da bu durumda
sorumluluğu vardır ama halk da nereye çekilirse oraya gidecek etkisiz eleman
değildir.
Denilebilir ki, direnenler
Türk halkının çoğunluğunu temsil etmiyor.
Dünyanın hangi ülkesinde
direnen halk başlangıçtan itibaren çoğunluğu temsil
etmiş?
Yüzde 5 iseler bu bile
yeter…
Yüzde 5 bile çok şey
yapmak için yeterlidir…
Halkın en az yarısı ve
hatta daha fazlası kolayca kıpırdamaz, bazısı ne olursa olsun hiç
kıpırdamaz.
Bu nedenle sessiz çoğunluk
türü bir belirleme yanlıştır.
Yüzde 5’in aktivitesi o
sessiz çoğunluğu etkiler, değiştirir.
Türk halkı tarihe geri
dönüyor…
Denilebilir ki, eylemlerde
sadece Türkler yok; bir oranda Kürtler, Araplar vd. de
var.
Evet öyle, ama büyük
ağırlık Türklerdedir.
Bu harekette bir sürü
sorun, yetmezlik vb. yok mu, var…
Ama sonuçta bu halk tarihe
geri dönüyor…
Direnen insanlığın arasına
hoş geldiniz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder