Engin Erkiner
Hüseyin Aygün olayıyla birlikte Dersimlilik ve Zazalık
konusu yeniden gündeme geldi.
Bir tarafa göre, Zazalar Kürt değildir. Zazaların
Kürtlerden ayrı özgün yanları vardır.
Öteki tarafa göre ise, devlet, Zazalığı Kürtleri
bölmek için kullanmaktadır. Zazalık Kürtlüğün bir bölümüdür. Zazaca da
Kürtçe’nin lehçelerinden bir tanesidir. Ve ekleniyor: Zazaların ayrı bir halk
olduğunu savunmak devletin oyununa gelmektir.
Konuyu açıklığa kavuşturmak için Zazaların tarihini
incelemeye, Zazaca ile Kürtçe arasındaki benzerlikleri ve ayrılıkları
araştırmaya gerek yok; çünkü temel bir ilke vardır:
Bir halk kendini ne hissediyorsa odur. Bir halka ne
olduğunu ve ne olmadığını anlatmak başkasına düşmez.
Dersim’de çok sayıda insan kendisini Kürt olarak
görmüyorsa, onlara “sen aslında Kürtsün” dayatması yapılamaz.
Unutmayalım; Türkiye Cumhuriyeti de yıllarca Kürtlüğü
inkar etmeyi ve Kürtlerin aslında Türk olduklarını dayatmayı devlet politikası
olarak izlemişti.
Bu
politikanın temel unsurlarından bir tanesi de Kürtçe adlı bir dilin
bulunmadığı, Kürtçe’nin gerçekte Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı uydurma bir
dil olduğuydu. Değişik “bilim insanları” bu konuda açıklamalar bile
yapmışlardı.
Tarih herkesin aradığını bulabileceği kadar zengin bir
alandır. Kanıtlamak istediğiniz görüşe uygun olan bir şeyleri mutlaka
bulursunuz.
Diyelim ki, Zazaca Kürtçe’ye dahildir,
onun lehçelerinden bir tanesidir.
Bu saptama doğru bile olsa, buradan Zazaların aslında Kürt oldukları sonucu
çıkmaz.
İsviçre’nin kuzeyinde yaşayan halk ve Avusturyalılar Almanca konuşurlar, ama bu
halklar Alman değildir. Aynı dil konuşulsa bile buradan aynı dili konuşan aynı
halktandır sonucu çıkmaz.
Benzeri bir durum Türkler için de geçerlidir. Azerileri, Özbekleri, Kazakları
Türk sayamazsınız. Bu halkların dilleriyle Anadolu Türkçesi arasında önemli
benzerlikler bulunması, onların Türk oldukları anlamına gelmez. Onlar Azeridir,
Özbektir, Kazaktır.
Kürdistan’da sadece Kürtler yaşamıyor; Türkler ve başka halklar da bulunuyor.
Eğer bütün halkların eşit haklara sahip olması, dil ve kültürünün tanınması ve
bunları serbestçe geliştirebilmek özgürlüğüne sahip olması savunuluyorsa;
Zazaların Kürt olması ya da olmaması arasında önemli fark bulunmuyor demektir.
Bu insanlar kendilerini Kürt hissetmiyorlarsa, Kürt değildirler.
Devlet bunu kullanıyor ve kışkırtıyor mu; evet, öyle yapıyor.
Bu durumda yapılması gereken, tersine politika izlemek değildir.
Yapılması gereken; Zazaların dillerini, kültürlerini, inançlarını savunmalarını
ve özgürce geliştirebilmelerini savunmaktır. Cem evleri kurulmasından Dersim
tarihinin iyice araştırılmasına, Zazaca öğretilmesine kadar bölge halkının
demokratik taleplerini savunmaktır.
Bu durumda devlete kışkırtabileceği herhangi bir malzeme kalmaz. Üstelik
demokratik taleplerin savunulması bizlere ters de değildir.
Aksini savunmak kendi elinle düşman yaratmak ya da devletin zaten kullandığı
bir sorunu iyice büyütmek anlamına gelir.
Bir özgürlük hareketinin karşısındaki büyük tehlikelerden bir tanesi; uzun
zamandan beri savaştığı güce bazı yönlerden bile olsa benzemektir. Bu
benzemenin objektif temelleri vardır. Hepimiz aynı kültür ortamında büyüdük ve
çoğu kez bilinçsiz olarak bu ortamın özelliklerini içselleştirdik. Sonraki
yıllarda bilinçlendiğimizde bu içselleştirmeden kurtulmaya çalıştık.
Bölücülük, Cumhuriyet ideolojisinin önemli kelimelerinden bir tanesidir.
“Bölünmek kötüdür, bir olmalıyız.”
Çeşitlilik içinde birlik olmak Cumhuriyet ideolojisine sığmaz. Bölücülük her
yola başvurularak engellenmelidir.
Buradaki anlayış şöyle de ifade edilebilir:
Asimile edemediğini, kendine bağlayamadığını dış güçlerin ya da düşmanın
hizmetinde olarak ilan edersin.
Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle doludur ve benzer örnekleri başka alanda
yaşamanın da hiç gereği yoktur.
Farklılığı kabul etmek, temel hakları herkes için savunmak ve birlikte yaşamayı
öğrenmek…
Başka yol yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder